Radyonun Nostalji Yüklü Kısa Tarihi
Radyonun geliştiricilerinden Amerikalı mucit Lee DeForest’ın şu sözü radyo hakkındaki en iyi ifadelerden biri olsa gerek: “Bir görünmez gök imparatorluğu keşfettim. Soyut, ancak granit kadar sağlam.” Elektromanyetik radyo dalgalarını sese çeviren bu aletin 20. yüzyıl başlarında bir mucide düşündürdüğü şey işte buydu: Görünmez gök imparatorluğu! Günümüzde ise avucumuzun içindeki bir eğlence aracına dönüşen radyonun tarihini sizin için özetledik.
Radyonun mucidi olarak tarihte yerini alan kişi Guglielmo Marconi olsa da öncesinde İngiliz bilim adamı James Maxwell’in, Alman fizikçi Heinrich Hertz’in, ünlü mucit Nikola Tesla’nın ayrı ayrı yaptığı çalışmalarla bu icadın temelini attıkları bilinmekte. Yine de 1901 yılında Marconi’nin üç adet S harfini kablosuz telgraf aracılığıyla bir gemiden kıyıda bekleyen yardımcısına yollaması radyonun ilk keşif hikâyesidir.
Mors alfabesiyle gerçekleşen bu deneyimin ardından çalışmanın üstüne eklenen teknolojik gelişmeler, 1910’da Amerika’da ilk müzikli yayını, 1915’te okyanus ötesiyle konuşma içeren ilk iletişimi mümkün kıldı. Birinci Dünya Savaşı’na denk gelen yıllar ise bu gelişmelerin önemini iyice artırdı, çünkü cihaz denizdeki gemilere ulaşmak gibi önemli güvenlik meselelerinde ordu için hayati bir hal almıştı.
Halk arasında yaygınlaşması için savaşın geride kalması, ABD ve Avrupa’da çeşitli radyo istasyonlarının lisans alarak yayına geçmesi gerekecekti. İngiltere’de 1922’de BBC ile başlayan radyo yayınları ise radyoyu insanların gazete gibi bilgi alabileceği bir kaynak haline getirdi. Ve nihayet radyo başına toplanan aile fotoğraflarının zamanı da gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında güvenlik amacıyla kullanılan radyolardan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha fazla müzik sesleri yükselmeye başladı. Hatta günümüzde de sıkça duyduğumuz “en iyi”ler başlığı ilk kez o günlerde kullanıldı ve “Top-40” listeleri yayınlanmaya başlandı. 1948’de transistörün bulunuşu, 1960’larda tümleşik devrelerin geliştirilmesi gibi teknik buluşlar radyoyu çok amaçlı önemli bir iletişim aygıtına dönüştü.
Yukarıda okuduğunuz anons 6 Mayıs 1927 tarihinde ülkemizde yapılan ilk radyo yayınının anonsu. Bu anons zamanla ülkemizde de gelişecek ve 60’lardan itibaren büyük bir dinleyici kitlesine kavuşacak radyoculuğun da startı gibi. “Aloo aloo, muhterem sâmiîn” yani “muhterem dinleyiciler” diyerek Sirkeci’deki Büyük Postane binasının bodrum katından, postane kapısının üstüne yerleştirilmiş bir hoparlör aracılığıyla sokaktaki vatandaşa seslenen kişi ise ilk radyoculardan Eşref Şefik. Halka bu şekilde seslenmesinin nedeni ise o tarihlerde henüz hiç kimsenin evinde radyo alıcısının olmaması.
Radyo alıcısı nedir bilinmeyen günlerden yavaş yavaş halkın gündemine girmeye başladığı günlere, oradan da evin bir köşesine en değerli konukmuşçasına yerleştirildiği dönemlere radyonun biçimi şimdikilerden oldukça farklıydı. Metal, plastik ama özellikle de meşe kaplı boy boy radyolar, başına toplanan ev ahalisi için dışarıya açılan ve çok önemli bilgiler almasını sağlayan devasa bir pencere, çocuklar için sesi duyulan insanların içinde yaşadığı sihirli bir dünya gibiydi.
O günlerden bugüne çok şey değişti. Teknoloji aldı başını gitti, internet hayatımıza girdi, radyo programcılığı birkaç kere çıta atladı. Şimdi dünyada dijital radyo çağı, yani parazit veya olumsuz sinyale izin vermeyen, dinlediğiniz kanalın, programın, şarkının, sanatçının adını gösteren, ileri alıp geri sarabileceğiniz bir sisteme uyumlu yepyeni radyo modelleri var artık. Geriye dönüp de yapılan o ilk anonslara ve radyo modellerine bakınca insan “nerden nereye” demekten kendini alamıyor.
4,622 okunma